Bu yazının başlığı biraz tuhaf gelecektir sizlere. Kafka ve umut yan yana gelmez zira. Bu iki sözcük oksimoron gibidir çünkü. Kafka’da umut aramak çölde su aramaya benzer. Kafkaesk vardır Kafka’da. Herkesin bildiği ve hiç kimsenin bilmediği kafkaesk. Kasvetli ve karanlık bir atmosfere sokar bizi Kafka. Sonuçsuz arayışlar, çırpınışlar, yargılamalar vardır. Umut kesinlikle yoktur. Yine de edebiyatın bir işlevinin zıt kutupları çatıştırmak olduğunu düşünerek bu iki uç arasında biraz beyin fırtınası yapalım.

Dava romanını okuduğumu hatırlıyorum. Orada bir sahne vardır. Ölüler ormanından geçer baş karakter. Hiçbir şekilde sonuçlanmayan, hep sürüncemede kalan, gittiçe giriftleşen, sanıkları (aslında sanık değiller) hep oyalayan yargılamaların şirazesini kaydırdığı insanlar. Çok korkunç bir sahnedir bu. Okuyanları kıyasıya rahatsız eder. Hayatın meş’um bir resmini sunar bize yazar. Hep suçlu psikolojisiyle yaşayan ancak hiçbir mantıklı sonuca da varamayan insanların resmini.

Kitabı okuyanlar belki Orson Welles’in filmini de izlemişlerdir. Başarılı bir filmdi. Kitabın labirentimsi atmosferini iyi aktarmış. Sanık K. gittikçe giriftleşen, dallanıp budaklanan ve sonunda arap saçına dönen duruşmaların labirentinde dolanıp durur. Herhangi bir duruşma da yapılmaz aslında. Bir söylentidir sürer gider. Sanık K. suçludur. Adı var kendisi yok bir suçtur bu. Zaten asıl kahredici olan da suçun mesnetsiz oluşudur. Karakter suçun ne olduğunu bile öğrenemez. Bir büyük ve kudreti kendinden menkul yapının ağırlığını hissederiz romanda. Bize modern devleti hatırlatır bu. Adeta tanrısal bir güçtür. Modern devlet için kullanılan tanımlardan birinin “god state” olduğunu hatırlarsak belki bize bir ipucu verebilir. İnsanları ezen ve kök söktüren bir nane, bir yapı.

Çok sonraları Babaya Mektup’u okuma fırsatı buldum. Romanlarındaki yaygın izlekleri bu kitapta da görebiliyoruz. Babasıyla yıldızı barışmamış hiç, onunla olan diyaloğunda hep edilgen hep ezik hissetmiş. Zaten Kafka’nın yapı olarak da hassas bir karaktere sahip olduğunu biliyoruz. Bunu kitapta da net bir şekilde görebiliyoruz. Babasına yaptığı eleştirilerin sonunda bile kendi kendisini haksız buluyor. Böylece tüm o çözümsüz sorunlarının üstesinden bu şekilde gelemeyeceğini de kabullenmiş oluyor. Babaya yönelttiği sayısız eleştirinin yanında otorite karşısında zayıflığını, güçsüzlüğünü kabul ediyor.

Dönüşümde Gregor Samsanın durumu üzerine düşünelim. Bir böceğe dönüşen ve hayatı tersyüz olan kişi umudunu nasıl koruyabilir? Böcekleşmenin sembolik olduğunu, Kafka’nın satirik bir metin yazdığını biliyorum. Ancak gerçek hayatımızda tekabül ettiği yerde bu durumda insan kendi umudunu nasıl canlı tutabilir. Kapitalizmin insanı soktuğu cendere curcuna içinde herhangi bir güzellik için ümit edilebilir mi? Güzelliklerden payını almayanların karşısında bizlerin hükmü ne olur? Güzelliklerden payını almayanların karşısına nasıl bir mukavemet barikatı ve motivasyonuyla çıkabiliriz. 

Sorular çoğaltılabilir, Kafka’da umudu aramak deveye hendek atlatmaktan zor olabilir. Umut, sorgulanan ve bu yolda atılan adımlarla başlar; sloganlar, aforizmalar bizi nereye götürürse götürsün müşterek hafızamızın bizi götüreceği yer belirsiz yarınlardır. Umutlu yarınları kendi ellerimizle yaratmak dileğiyle…


0 yorum

Bir yanıt yazın

Avatar placeholder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir