Bismillah. Uzun yıllardır görmediğim bir kabus gördüm. Gördüklerimi sindire sindire uyandım. Normalde kabus gördüğümüzde gördüklerimizin sonucunu beklemez bir an önce uyanmak isteriz ama bende öyle olmadı. Bu aralar kabus gibi bir hayatım var. Gece gündüz uyuyor, bulabildiğim her vakitte kendimi yatağa atıyorum. Bırakıyorum desem daha doğru olur. Sigara içmek veya serinlemek için kendimi balkona attığımda, balkondaki koltuğa oturduğumda kendimi adeta bırakıyorum. Boş bir kütle gibi, boş ama ağır, boş ama yoğun kesif bir kütle. Uyurken de böyle oluyor, her nasılsa kendimi yatağa yuvarlanmış uzanır halde buluyor boş gözlerle duvara, halıya, odadaki eşyalara ya da boşluğa bakıyorum. Gece uykusu nedir, geceleri nasıl uyunur, gündüz ayakta gece yatakta kalmak işi nasıl yapılır uzun yıllar boyunca unuttum. Unuttum çünkü geceleri uyumama engeller vardı. Bir kere yalnızca geceleri yaptığım bir alışkanlık edinmiştim. Yüksek sesle şiir okumak. Yalnızca şiir okurken kendimi buluyor ve eğer benlik diye bir şey varsa yalnızca şiir okurken kendim oluyordum. Her şeyden sıkılmıştım. Üstelik bu sıkıntının bir burjuva sıkıntısı değil, acıyı omuzlarımdan aşırtarak artık onu görmeyeceğim bir uzaklığa şutladığım esaslı bir sıkıntı olduğuna kendimi inandırmıştım. Bilincim genelde açıktır ve akıl yürütme, yargılama, fikir alışverişinde bulunma konularında kötü sayılmam. Bilinç tüketilecek bir şey olsaydı onu kızarmış patates, pişmeye hazır krep hamuru, patates salatası cinsinden bir yemeğe benzetirdim. Soğutmadan yenmeli, tava güzelce yağlanmalı, limonu sıkılmalı ve iyi marine edilmelidir. Bilinç ve iradeyi putlaştıran insanları gördükçe deliriyor, bu kasaba kurnazlığına anlam vermekte zorlanıyorum. Bilinç üretimi artık fabrikalarda gerçekleşiyor, hazır paketler halinde istiflenip gönderiliyor dağıtım yerlerine. Tüketicilerin kullanımına hazır hale getirilen bilinç kapsülleri alışveriş merkezlerinde bolca bulunan bilinç marketlerinde uygun fiyata satışa sunuluyor. Herkes delirmiş!

Bir son fikri kafamı hiç bu kadar kurcalamamıştı diye düşünürken kendimi on altı yaşında bulduğum ve şimdi annemin uyuyup uyumadığını kontrol ettiğimde aslında onun uykuda olmayıp beni üzmemek için uyur taklidi yaptığı aklımdan geçeyazdığında gerçekte uykuda mı yoksa uyanık mı olduğumuz konusunda da tereddüt etmişken uzun bir cümle yazıp romanıma albeni hatta biraz yanar dönerlik katabilir miyim sorusu beni benden almış hiçbir işe yaramayan sözcüklerimi özgürce serpiştirmek yanılgısından tuzakla tuzakla kurtulmak arzusuna sığınmıştım. Bir sürü ama bir sürü fikrim vardı ve ben hep fikirlerimi öldürmenin yollarını arardım. Fikirler ölmez derler ya, palavra! Fikirler de ölür. Onları taşıyacak bilinç kalmadığında zamanın akışında savrulup giderler. Yine mi bilinç dedim ben? Ah beni benden alayım huyum kurusun. Beni benden alayım ve huyum kurusun. Huyumu üzümleri güneşte kurutur gibi kurutayım. Ben hiç güneşte üzüm kurutmadım ve babam öldü sıkı şiire giriş cümlesidir. Sıkı şiir demişken sıkı şairi anmadan olmaz çünkü ben onu çok eski bir arkadaşımdan öğrendim. Çok eski bir arkadaşımdan öğrendim ve ben kendime hep çok eski bir arkadaş oldum. Paragraf başına on frank, günümüzde frank piyasası düşüyor. Frank piyasasında düşüş var, frank piyasasında düşüş var sesleri yankılanıyor kulaklarımda. Ben oldum olası hiçliğe anlam vermeye çalışırım. Aman kudretli efendim sen hiçliğe anlam vermeye mi çalışıyorsun diyenlere kulak asmam. Asmam da, piçlere asılan mahalle zamazingolarından ve bunları buluşturan zattirizottirilerden uzakta kendimce bir hayat yaşamaya çalışırım. Ben bugün bir arkadaşımdan borç istedim. Borç istedim ve içimde bir şeyler öldü. Kendimi hiç bu kadar küçülmüş hissetmemiştim.

Huyumdur ben her gece ölürüm. Her gece ölürüm ve naaşımdan bir toz yükselir. Buluttur etekten görünen sanırsın bir dağ eteği. Huzurdur içimi sıkan ve her gece ölümüm beni bir kere bile yormaz. Kim neyi neye yorar, ben bu masada niye varım gibi sorular sorduran da hiç bitmeyen toplumcu hezeyanlarım da yerin dibine batsın. Ben durup durup bağırsaklarımı burkan, kalbimi bir mengene gibi sıkan bu hayattan çok sıkıldım. Görenler ve duyanlar çok rahat bir hayat sürdüğümü söyleyecekler. Evet efendim bende her gün bir akşam sefası! Zaten Kendimle çok uğraşıyorum, ünlemlerle kafayı sıyırmışım. Bir virgülün ayırdığı iki cümlede saftirik yargılarımı ve ve bağlacıyla nereye varacağımı bilemeden yola koyuldum. Evet, ben bugün bir yola koyuldum. Yol dediğin nedir ki gülüm, ben senin için yolcu olmayı seçtim repliğini duydum televizyonda. Ölümüm seni aydınlatmasın sevgilim, biz her gece çağ atlatacak romanına besmeleyle başlayan çağ açıp çağ kapatan bir ecdadın torunlarıyız. Heyhat, ne ecdad ki her şeyi kendi bildiğini sanır, kendi bildiğini okur ve dahi aklın yolu birdir sözünden şaşmaz. Şaşmaz ki torunları romanına besmeleyle başlar, hiç mi duymamış hazreti Ali’nin sözünü ilim bir noktaydı cahiller onu çoğalttı diye. Ne söz be! Bir vurdumduymaza bile kedi besletir. Kediler nankördür sevgilim, bunu bil. Çünkü biz böyle öğrendik. Gün aşırı yaptığımız mangal sefalarında kedilere zırnık bile koklatmadık. Herkes zincirlerini taktıysa ölümüme geçelim/Yoksa zincirlerini kopardıysa mı demeliydim insan kardeşlerim. Bak işte bu bir şiirdir. Ölümümle birlikte gelen sanki kalkan bir buğu ya da toz ya da buhar ya da bulut ya da neyse ne! Zıkkımın kökü, ünlem.

Sizi rahatsız etmeye geldim a be kaynana. Biz küçükken cehennet mahallesi izler romanlara gülerdik. Sonra öğrendik ki romanlar bize gülüyormuş. Sadece onlar değil herkes gülüyormuş. Biz Türk olduğumuz için kimse bizi sevmiyormuş. Tarihte çok büyük bir suç işlemişiz. Bize kalkan elleri kılıçla kırmış, kılıçla el mi kırılır a canım ancak kafa kesilir serzenişlerine gel de sen yap bre dürzü diye karşılık vermişiz. Romancı kurgu evreninde bize sallamış. Kürtler yol başında pusu kurmuş. Biz kime ne ettik bilmiyorum. O da bir adam olacak! Daha kendi maişetini sağlamaktan aciz. İşte biz cehennet mahallesinde Ferhat ile Şirin, çağla ile şekel, bir kilosu on şekel, hadi biraz yahudi, biraz şan biraz Ali, kem küm ederek ve dahi yolkesenlerle cebelleşerek, işte o mahallede böyle bir hayat sürüyorduk. Sonra Türkler geldi, bir romanda görmüştüm. Belki de bir öyküydü. Onlar gelmişti ve adam ikiye bölündü. Şimdi hatırladım, kalvinoydu. Hem spartaküs hem de marcovaldoydu. Sonra yollarımız kesişti. Ben öldüm. Sizi rahatsız etmeye geldim ilkgençliğimin favori cümlesidir. Ben onunla çok geceler kat etmiş çok elmalar soyulmuş çok kahveler içilmiştir. Anlamlar kaymış, cümleler düşmüş, imlalar bozulmuştur. Şiir gibi bir şeydi öldüm olacak. Sanrıydı kafamı bulandıran. Şiirler kalbimi zehirlemiş mide fesadı geçirmek üzereyken bağırsaklarım yardımıma koştu ve beynim ya Ali dedi.

Cefan Ongulu

Kategoriler: Öykü

0 yorum

Bir yanıt yazın

Avatar placeholder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir